19 Temmuz 2009 Pazar

...

bilmezler yalnız yaşamayanlar,
nasıl korku verir sessizlik insana...
insan nasıl konuşur kendisiyle,
nasıl koşar aynalara...
bir cana hasret.
bilmezler...

orhan veli

9 Temmuz 2009 Perşembe

aşağı yukarı bir gün...

bu sabah
alarm çaldı...
kapattım.
bir daha çaldı...
bir daha kapattım.
bir daha sora
attım telefonu pili mili fırladı...
sora kendimi attım.
yere..
kolumun üstüne düştüm.
canım biraz yanınca,
gözlerimi biraz aralayabildim...
banyoya giderken ayağımı vurdum yine kapının kenarına...
yüzümü yıkadım,
aynaya baktım.
"benden önce bu evde yaşayan adamların boyu 2 metre falan olmalı" diye düşündüm
ayna çok yükseğe asılıydı...
dişlerimi fırçalarken suratımın aldığı tuhaf şekle baktım...
lavaboya tükürdüm yine çok sert fırçalamış olmalıyım ki köpük pembeleşmişti.
kendi kanımın tadını aldım
tuzlu ve lezzetli.
gözlerim onları açtığım için bana kızgın bakıyorlardı...
banyonun her zaman ıslak olan zemininde paçalarım ıslandı her sabah olduğu gibi
armut koltuğumun üzerine attığım dünkü pantolonumu giydim...
bi tshirt seçtim beyaz üzerinde fıstık yeşili birşeyler yazıyodu...

dışarı çıktım
güneş çok parlaktı
"güneş" gözlüğümü taktım
biraz loştu.
"aman tanrım gözlerim bugün beni affetmeyecek"
yanıyorlardı...

sonra her zaman yürüdüğüm yolu yürüdüm
insan sürüsü...
önümde yürüyen kız karşısına aniden çıkan zenciyi görünce
irkildi yol verdi.
oralı bile olmadı adam gerçi... geçti gitti.
sonra,
marketlerin önünden geçerken
60 larında iki ihtiyar gördüm,
elele tutuşuyolardı.
yürüyemedikleri için falan değil. sağlıklı görünüyorlardı
ama el eleydiler işte.
sevgili gibi.
yani sevgiliydiler belki de...
dudaklarımın gülümsemesi yanaklarımdaki kırışıklıkları gözlerimin yanına kadar çıkardı.
artık kızgınlığı geçiyordu sanki.
en azından güzel birşeye bakmıştım...
metroya indim...
osmanbey tabelasının "o" harfine denk gelen yerde bekledim...
kapı tam önümde açıldı
her sabah olduğu gibi...
bindim,
oturabilirdim oturmadım...
insanların bir an önce biryerlere oturma telaşlarına baktım
birileri işe gidiyodu.
"gülümseyen ya da konuşan o kadar az insan oluyorki sabahları" diye düşündüm.
metal yığını son sürat beni levente götürdü.
indim...
yürüyen merdivenlerden yürüyerek çıktım
-yürüyen merdiven lafından nefret ederim-
güneş... "aman tanrım gözlerim yine isyan edecek"
diyerek taktım gözlüklerimi yine...
bankaların önünden geçtim...
otobüs durağına gittim..
aslında tek bi otobüs kullanarak gidebilirim işe.
ama yürümeyi seviyorum,
sıcak ve hızlı yürüyüş sonunda oturmayı hakettiğime karar verdim ve
duraktaki birinin yanına oturdum..
iki dakika geçmedi belki... iki yaşlı insan geldi...
kalktım hemen. yer veriyomuş gibi yapay bi naziklik yapmadım
sadece kalktım işte,
gittim köşede yaslandım durağın reklam panosuna
yaşlı adam karısını oturttu
bana başıyla selam verdi.
iki otobüs geçti
ama doluydular binmedim.
sora geldi bi otobüs daha
çok kalabalık değildi
bindim...

sen bana günaydın dedin.
şaşırdım....

bana yalnız olduğumu söyleyen bi şarkı gönderdin...
57 kere dinledim.

çalıştım.
eve geldim .
bira ve omlet yedim.
müzik dinledim...
müzik dinledim...
şimdi de uzanacağım biraz...
tavan sinemasında yeni hayaller gösterime girmiştir
ve tekrar
ve yine...
ve belki öpebilirim.

11 mayıs 2009 23:03
~kursad