18 Nisan 2011 Pazartesi

bi an çok mutlu oldum... sonra geçti.

gri istanbul, nisan yeşilini bile teslim aldı bugün. ben mi ?
ben bazen iyiyim, bazen kötü, olan biteni kendime anlatmak için benzetmeler yapmam gerekiyor bazen.

benzetmeler konusunda da oldukça iyiyim, bir kaç cümle daha yazmaya devam edebilirsem muhtemelen onlardan birkaç tane görürsünüz.

karamsar değilim bugün, sadece çok yorgun ve biraz da üzgünüm sanırım. kıştan bahara geçiş arasında yaşanılan bir "jetlag" durumu olsa gerek... -bakın benzetme şahane-
kendime dışarıdan bakmaya çalışıyorum.

kalbim kırıldığında nasıl davrandığımı farkettim son bir kaç haftadır. çok takmıyormuşum gibi ama gerçek mi bu yoksa beynimin kendi telkinlerime verdiği tuhaf bi reaksiyon mu bilemedim.

birinin beynimizde "aşk" dedikleri şeyle başlattığı kimyasal tepkimeyi daha sonra onun sevdiği şeyler de tetiklemeye başlıyor.

sevdiği bir şarkı, ya da bir koku, bir renk.

hava gri olduğu için ben de griyim, ben gri olduğum için hava da öyle.

neyse müzik dinleyelim.

3 Nisan 2011 Pazar

mutluluk sadece 49 kupona!

bir kere sorular sormaya başladığınızda, cevaplar değil belki ama başka sorular çorap söküğü gibi -bu tabiri kullanabildiğime sevindim - geliyor.

bir sürü amaçlar dayatılmış, çoğunluğun normlarımızı belirlediği saçma sapan bir hayatta geçerli tek amaç iyi hissetmek olmalı.

belki de o yüzden belgeselleri bu kadar çok seviyorumdur.

deli gibi belgesel izliyorum, daha kaliteli izlemek için HD yayın bile aldım, hatta bir gazetenin -ki nefret ettiğim bir gazete, yandaş medya! ama nasıl olsa vergilerim bunlara peşkeş çekiliyor kurtarabildiğim kardır diye avutuyorum kendimi- 30 dvd belgesel seti veriyor diye kuponlarını bile biriktiriyorum.

kafamda oluşan saçma sapan soruları unuttururken, daha karışık daha saçma sapan olanlarını sorup, cevaplamaya çalışıyorlar diye belki.

kupon kesmek güzel ama, çocukluğumda yapmıştım sanırım en son...
pür dikkat çizgi ve yarım makasla işaretlenmiş yerlerden kesiyorum.
muhtemelen larousse ya da brittanica setlerinden biri içindir. biriktirdiğim küçük kağıt tomarı görüp mutlu oluyordum o zamanlar. yine bakıyorum, hala güzel bir duygu...

çocukken 4-5 cilt ansiklopedi okuyup bitirdiğimi hatırlıyorum, mors alfabesini ezberleyip ortaokulda kopya girişimlerimde kullanmıştım hatta..

gazeteler de national geographic belgesel dvdleri veriyorlar şimdi... bilişim çağına uydular...

şimdi yazdıklarımı geriye dönüp tekrar okuduğumda, sanki nefesimi tutuyormuşum da birden bırakmışım gibi hissettim.

kafamda saçma sapan dönen binlerce düşünce arasından çıktı bu kelimeler, sanırım biraz özen gösteriyorum her zaman yazdığım şeyleri tekrarlamaktan kaçınmaya...

ama kalbi kırık herkesin saçmalamaya hakkı vardır, kupon biriktirmeye de hakkı vardır.
kocaman belgeseller izleyip kendini küçücük hissetmeye de...

keşke beni uzaylılar kaçırsa...
biraz çilek belki...
biraz da pudra şekeri.
sonra da uyku.