15 Ekim 2010 Cuma

hayat üçbuçuk ile dört arasındadır...

Yaşam üzerine fazla geldiği zaman onu zorlama,
biraz duraksa, neler olup bittiğine anlam verme.
Mutlaka yanlış bir şey oldu ve düşüncelerin ile
dileklerin aynı orantıda değildi ve varlığın ile buluşamadı.

Sorun yok, sadece bekle.

Güneş doğacaktır, çimler yeşerecektir, çiçekler açacaktır,
rüzgar esecektir ve yağmur yağacaktır, zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur .
İzlemeye devam et, şahitlik güzeldir, hem olayın dışındasındır hem de içinde, o bir dengedir, o anlamlıdır, şahit ol, tanık ol, olan ile bütünleş, güzellik olanların içinden filizlenecektir; zorlamaya gerek yoktur, olması gereken kendiliğinden olur !..

Hayat üçbuçukla dört arasındadır... Ya üçbuçuk atarsın ya da
dört dörtlük yaşarsın...

Neyzen Tevfik

13 Ekim 2010 Çarşamba

algı...

ev - iş rutini arasında karşılaştığım şeyleri bazen buraya yazıyorum, bazen aklımda kalıyor "bunu yazsam eğlenceli olur daha sonra okuduğumda" diye düşünürken yazmayı unutuyorum... ama az önce telefonumda yakın zamanda çektiğim fotoğraflara bakınca güldüğüm ya da anlam veremediğim şeyleri hatırladım dile getireyim dedim.

birkaçını sizle paylaşayım efenim buyrun.



yağmur yağıyordu işten çıktığım zamanki bu görüntüde ama gökyüzünün kalanı pembeydi...
telefonumun dandik merceğine rastlayan görüntü de böyleydi.



yeni metro trenleri hoşuma gidiyor... diğer vagonları görebiliyorsunuz, bazen hafif bir açıyla kıvrıldığında çok güzel görünüyor...




bu fotoğrafı izne çıktığımda çekmiştim... zonguldakta temel ulaşım araçlarından biridir tren...
ve bazen böyle hayallere dalmış çocuklar görebilirsiniz, demirden babetleri üzerinde zarifçe kayarken tren...



neyse istanbul a geri dönüp ev-iş (pin - pon) gidiş gelişlerinde karşılaştığım görüntülerden en tuhafı evime birkaç blok ötedeki cenaze şirketlerinden birinin tabelasıdır...
cenaze şirketinden çok mavi neonlu ve etrafında yanar söner ışıkların döndüğü bir tabela, diğer tarafta sizi parti bekliyormuş izlenimi vermiyor mu ? (..
okuyamayanlar için : YEZNİK BAHÇEVANOĞLU CENAZE SERVİS İŞLERİ yazıyor...



elinizde tost kemirirken siz de şöyle bakan bi arkadaşla karşılaşmışsınızdır... bir parça vermemek mümkün mü ?
(:




çok fotoğraf ve altına yazılabilecek çok çok cümle var en komiklerinden biri şudur...
Kadıköy den - ataşehire giden 19E özel halk otobüslerinden birinin orta kapısının üzerinde şöyle yazar;

not: kaçıranlar için dur düğmesinin pozisyonu(1) ve 3. maddenin ilk kelimesinde ki imla devrimi(2) gülünecek noktalardır...



ve finali anlam veremediğim bir görüntüyle yapayım....
yahu bu nedir ?

cinsim için lezbiyenliği normal görmenin sadece bir erkek fantazisi olmadığının ıspatıdır. çocukluktan beri el ele gezen, kucak kucağa oturan, birbirlerinin evinde ve aynı yatakta kalan kızları göre göre, onların birbirine tensel temasını normal olarak algılıyoruz sadece.

bu fotoğrafı da, ben her gün el ele gezen kızlar görüyorum dediğimde, "yok ya ne el ele gezmesi çocukken olur o ben niye görmüyorum" diyen bir kız arkadaşıma ithafen yayınlamaktan onur ve gurur duyuyorum... buyrun (:

şimdi sizce bu kızlar
a) arkadaştır
b) sevgilidir
c) kankişdir
d)candır

dipnot : lezbiyenler candır. (:

9 Ekim 2010 Cumartesi

kışı seviyorum.

nasıl geçtiğini anlamadığım bir eylülden sonra -saçma bir itiraf olabilir ama hep eylül ayında aşık olmak istedim, sanırım içinde eylül geçen güzel şarkıların çokluğundan... - soğuk bir ekime ev sahipliği yapıyor istanbul.

hayatıma renk katma çalışmalarımın hüsranını tepkisizlikle geçiştiriyorum, eylülde bir kalp kırdım, ve bir de kendiminkini...

belki de çok büyük laflar etmeyi kesmem gerekiyordur. çok üzgünüm...

bugün soğuk bir cumartesi. uyandığımda 17 derece gösteriyordu termometre, ama ben soğuk insanı olduğuma karar verdim, karlı bir kış gününde dünyaya gelmemle ilgilidir belki.

uyandıktan sonra insan ilk neyi farkeder ?.

uyanmak komik geliyor bana...
nasıl karar veriyor ki insan bilinçsiz bir haldeyken uyanması gerektiğine?

madem uyandım birşeyler yapmalıyım dedim, aç hissetmiyordum. -ki hala birşeyler yemedim sanırım... yok hayır bir mandalina yedim- balkonda dolabının kapısı rüzgardan uçmuş kombiyi yağmurdan korumam gerektiğini düşünerek, üzerini evde bulabildiğim en büyük plastik poşetle kapladım. kışı çıkaracağından şüpheliyim bu korumanın ama neyse, olduğu kadar...

gardrobumun üzerindeki ayakkabı kutularını güzelce dizdim... ayakkabı kutularını neden sevip saklar ki insan? sadece ben değilim, herkes öyle yapıyor sanki...

çamaşırları makinaya attım, birazdan asmam gerekecek bundan nefret ediyorum.

sanırım bütün gün film izleyip, sıkılınca oyun oynayacağım, belki sonra yine film izler ve yine oyun oynarım...