4 Ekim 2009 Pazar

kesedeki filmografi

kangurular doğduğunda başparmak kadar oluyormuş, az önce national geographic te izledim... doğuyor minicik birşey kıpkırmızı annesinin kesesine tırmanıyor, diğer memeliler gibi göbek bağıyla annesinden beslenmezmiş kangurular, anne kesesinin içinde meme uçları varmış oradan sütle beslenirlermiş...

doğduktan sonra 6 ay kesenin içinde...

sora saçma sapan birşeye bağladım bunu, hayatım -bir film şeridi gibi (: - gözümün önünden geçti...

eh biz de yani insan ırkı da 18 imize kadar ve bazen daha da uzun bir kesenin içinde sayılırdık....

kanal değiştirdim sonra... her pazar sabahı trt de yayınlanan kovboy filmlerinden birine denk geldim, aklıma babam geldi, kovboy filmleri hastasıdır kendisi...
bir gelenek gibi bu trt de dikkat etmemişseniz pazar sabahları kanalı bir değiştirin mutlaka bi kovboy filmi göreceksiniz...

gülümsedim, aklıma babamla izlediğim zamanlar geldi. yatak odalarına gider babamın yanına uzanır izlerdim...

mcgyver, görevimiz tehlike, mavi ay serilerini babamla izlediğimizi hatırlıyorum, bir de ziyaretçiler diye bir dizi vardı uzaylılar var insan şekline ama kanları yeşil, içki kadehlerinde balık falan olurdu, fareleri ve kuşları çerez niyetine canlı canlı yerlerdi ben korkar gözlerimi kapatırdım. tamam sahne bitmiş mi diye tek gözümü açar bakar ve yine korkardım (:
trt de olimpiyatların her dalını izlerdik bir de babamla...

o zamanlar tek özel kanal Star 1 di hatırlıyorum, bizde çekmezdi babam videosunu götürürdü bi arkadaşına film kaydederdi, sanırım o dönem bi korku filmi furyası vardı, sürekli korku filmleri kaydettiğini ve bizim evde kalabalıkça izlendiğini hatırlıyorum. ben korkar koltukların arkasına saklanır ya da başımı battaniyenin altına sokar izleyemezdim...

hala yalnız başıma korku filmi izleyemem (: komik tamam ama... izleyemem işte.

cumartesiden cumartesiye diye çizgifilm programı vardı trt de sabahları, yayın on da başlardı sanırım, walt disneyle öyle tanıştık... Muppet Show ve susam sokağı ise birkaç yıl sonra çıkacaktı...

ilkokuldayken Voltran ı hatırlıyorum aslan formunda robotlar vardı, tuhaftı bunlar da...
kötü şeytan robota önce tek tek saldırırlar, ama hiç bir zaman bir bölümünde bile tek tek saldırarak başarılı olamazlar, en sonunda bunların lideri siyah aslanın pilotu tarafından "siz gövdeyi kolları ve bacakları oluşturun ben de kafayı oluşturacağım" denmesiyle tek vücut haline gelir, bir kılıçla tek hamleyle kötü şeytan robotu ikiye bölerlerdi... küçücük çocuk aklımla bile düşünürdüm,
ya madem tek tek yenemiyosunuz şu şeytan robotları niye en başta birleşip voltran gitmiyosunuz kardeşim. (: japonların çocuk zihinlerini katletmesi bununla kalmazdı...

tsubasa vardı futbolcu bi çocuk bir maç asla bir bölümde bitmezdi... orta sahada top sürerken kale yavaş yavaş ufuktan belirmeye başlardı -hani dünya yuvarlak ya ((: - ve şut çekerken ya da kaleci topa uçarken yüzlerinde acı dolu bi ifade olurdu... bir tek wakabayashi -karizmatik kaleci kendine tenis toplarıyla şut çektirir ve birini bile yemezdi- ifadesini bozmazdı... her zaman kendinden emin ve huzur içinde topa uçardı... komikti (:..

japonlar pikaçu pokemon olaylarıyla yakın bi nesli katlettiler diye hatırlıyorum ama, şu anda neyi kullanıyolar bilmiyorum...

tek bildiğim her çocuğun bir japon çizgifilm dönemi olduğudur...

hodri meydan ı hatırlıyorum uğur dündar ın, bir başka gece vardı cumartesi akşamları trt de deli gibi izlerdik...

show tv enteresan enteresan jenerikleriyle çıktı ilk... dıp dıbı dıp dıp dıbıdıptıp o dönemleri bilmeyenler için anlamsız olabilir ama hatırlayanlar sırıtmıştır (:..

birbirimize hava atardık bizde şov tivi de var oğlummmmm diye...

kırmızı nokta yı hayatımıza sokan kanaldır kendisi (:..
bir meme görücem diye gece yarıları gizlice uyanır tv açardı bu nesil...

Cine5 in şimdi ki zavallı görüntüsüne aldanmamak gerek eskiden çağın digiturk uydu büyük bi teknolojik devrimdi... tv lerin üzerinde dekoder cihazları ve mavi bi anahtarı vardı... cine5 i olan evlere gıpta eder, bütün maçları ve vizyondan yeni çıkmış filmleri izlemelerini kıskanırdık (:

brezilya dizileri ve yalan rüzgar ı revaçtaydı... Dallasın son safhalara yetiştim ama hatırlıyorum ondan bahsedemeyeceğim ama...

yalan rüzgarı ve hayat ağacı ailecek tv karşısında dikildiğimiz yapımlardı... atv bi ara bütün yalan rüzgarı kadrosunu türkiyeye getirmişti hatta sanırım yılbaşı programına (:

hayat ağacı için ise çocukken tekerlemeler türetmiştik... evde hırsız kaly mestırs, dağda kaya edım ile maya, atmış milyon dolar meri gardnır canavar şeklinde (:

büyüdükçe izlediklerimiz de değişti tabi... bir dönem bütün lise çağındaki erkek çocuklar van damme oldu... -daha sonra istanbul belediyesi tarafından türkiyeye getirilip dansöz ikram edilmiştir kendisine- şu aralar nasıl bütün liseli bebelerin kahramanı kurtlar vadisinin polatsa o zamanlar van damme dı işte...

neyse... müzik kanalları falan açılmaya, uydu sistemleri hayatımıza entegre olmaya başladı sonra... artık her tür yayın her şekilde izlenebiliyordu...

neyse fazla uzattım... kronolojiyi tam tutturamamış olabilirim ama bir nesil böyle yaşadı kese hayatını, yani tv denen sihirli bi kutu da vardı (:

artık izlediğim kanallar sanırım sadece belgesel kanalları, ha bir de eurosport ve ntvspor izliyorum çokça,cnbc-e bazen...
yerli dizilerin hiçbirinin hiç bir bölümünü bilmiyorum, facebookta paylaşıldığı kadar avrupa yakası ve bir kadın bir erkek bölümleri hariç...
güzel dizi serilerini internetten indiriyorum :/

biraz daha belgesel izlemeli şimdi...
pazar günü tembellik etmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder